1984 yılının en son gününde beni 9 ay karnında taşıyıp, dünyaya getirerek, bana aldığım en güzel hediye olan hayatı armağan etti sevgili annem.
Gözlerimi açıp çevremde olup bitenleri anlamaya başlayınca, hayatın da bana en güzel hediyesi olan sevgili babamı tanımış oldum.
Minik bir adam olarak yavaş yavaş büyürken her yıl başında dev bir pasta kesildi benim için.
En güzel kıyafetlerimizi giyip geçtik pastanın arkasına dilek tutup mum üflerken fotoğraf çekilmek için.
Üzerine koyulan mum sayısı her yıl arttıkça, pastanın yavaş yavaş küçüldüğünü farkettim.
Babam pastanın küçülmediğini, benim büyüdüğümü söyleyince farkettim ki çocuklar için gurur olan büyümek,
sevdiklerimizin saçlarını beyazlatan, yüzlerine birer ikişer kırışıklar ekleyen telafisi olmayan zamandan başkası değilmiş..
Pastaya yaşım kadar mum koymayı anlamsız bulduğum yıllara geldiğimizde artık “koca adam” olduğumu farkettim.
İşte o sene kendim için dilek tutmayı bıraktım pastamı üflerken.
Sağlık ve uzun ömür dilemeye başladım sadece sevdiklerim için.
Tıpkı Nazım Hikmet’in o güzel baba şiirinde anlattığı gibi..
Bu sene yeni yaşıma ve yeni yıla ilk defa sensiz girdim baba.
Senin beni ilk kez kollarına aldığın yaşa, ben de kucağımda henüz yeni doğmuş oğlumuzla heyacanla giriyorum.
Bu sene pastayı üflerken sadece senin gibi bir baba olabilmeyi diledim oğlumun gözlerine bakarak.
Bizi ve torununu en güzel gülüşünle izlediğini biliyoruz ve seni çok seviyoruz.
Yeni yılın kutlu olsun..
Baba!
Her yılbaşında sana söyleyecek bir tek sözüm var:
“Seni ne kadar çok seversem
o kadar çok olsun ömründen geçen yıllar…”
Baba!
Babam, ağabeyim, kardeşim, arkadaşım!
Ne zulüm, ne ölüm, ne korku başımı eğemez!
Yalnız senin elini öpmek için eğilir başım.
Babam, ağabeyim, kardeşim, arkadaşım…
Nazım Hikmet